19 Şubat 2018 Pazartesi

Dev dağları aşmak


Kura çekiminde eşleşmenin belli olduğu andan bu yana merakla beklenen Bayern - Beşiktaş kapışmasının ilk maçı geldi çattı. Beşiktaş, 2012'den beri sürdürdüğü istikrarlı serüvenini nihayet dev bir rakip karşısında test edecek. Tabi ki elenmeleri çoğu kişi için hayal kırıklığı olmayacak ama tur atlamaları demek olay demek.

Fikret Orman'ın başkanlığı ile birlikte Beşiktaş, daha doğrusu Örnek Model Beşiktaş, 6. yılına giren bu yeni anlayışının ilk önemli sınavını Alman devi Bayern Münih önünde verecek. Özellikle Şenol Güneş ile birlikte Aybaba ve Biliç sezonlarındaki "Sempatik ama üçüncü" hüviyetinden sıyrılıp 2 lig şampiyonluğu elde eden bu ekip gözünü artık Şampiyonlar Ligi'ne dikmiş vaziyette. Bu sezon elde ettiği başarıyı aslında geçen yıl da gerçekleştirebilirdi Kara Kartal. Kiev'deki acı yenilgi başarısızlıklardan ders çıkarma adına çok ama çok kıymetli bir tecrübe kattı. Öyle ki bu yıl gruplardaki gümbür gümbür oyun galibiyetleri, puanları, liderliği ve rekorları getirdi bir bir. Tek eksiği vardı bu örnek anlayışın. O da dünyanın dev sahnesinde bir tık daha ileriye gidip devlerle aynı sofraya oturması idi. 2016-17'de Benfica, Napoli, Kiev grubuna burun kıvıranlar oldu. Esasında orada deplasmandaki Napoli galibiyeti ileride olacakların habercisi idi. 2017-18'de ise Monaco, Porto ve Leipzig ile kapıştı Beşiktaş. Bu grubu da fazlası ile uzanılamayan ciğer misali karalayanlar oldu. Artık işi şansa bırakmayan Beşiktaş, tarihinde ilk kez tur atlamayı başardı. Tabi Beşiktaş'ın Son 16 biletini almasından dolayı mıdır nedir, kıtanın hatırı sayılır devleri de gruplarını ikinci bitirmişti. Onların arasından Bayern çıktı.

Bayern Münih bu sezona krizlerle başlasa da neşteri çabuk vurdu ve Ancelotti'nin yerine takıma en son üçleme yaşatıp emekli olan Heynckes'i geri çağırdı. Alman bilgenin gelmesi ile takım yeniden o "tank" misali kimliğine geri döndü. Bu yönden temsilcimiz için şansız bir hadise bu. Eşleşmenin belli olmasından bu yana geçen 2 aylık sürede ise Alman ekibi kendi liginde farkı açtıkça açarken, Beşiktaş ise inişli çıkışlı oyunu ile ve buna ilaveten Cenk'i de göndermesi ile biraz soru işareti çoğalttı. Tabi yurt içindeki hakem kararları merkezli gergin maçların yarattığı yıpranma da var üzerinde. Lakin şu da bir gerçek ki Beşiktaş kıyıma uğradığı lig maçının ertesinde Şampiyonlar Ligi'nde çok iyi bir reaksiyon ortaya koyuyor. Bunu grupta defalarca yaşattı bizlere. Zaten yönetim katından gelen "İyi ki bu maçta Türk hakem yok" benzeri açıklamalar boşuna değil. Beşiktaş, karşı takımların da modern futbol anlayışına sahip olduğu bu arenada zevk alarak oynuyor. Doğal olarak bu da takımın goller, galibiyetler bulması anlamına geliyor.

Futbolun taktik boyutuna kafa yormam fazla, bilen biliyor. Böyle maçlarda turun anahtarı deplasman golleri şüphesiz. Cenk her ne kadar ayrılmış olsa da Negredo'ya kıyasla buraların havasını daha iyi solumuş bir Vagner Love'ın takıma dahil oluşu önemli katkı sağlayacak. Son dönemde bir düşüş hissettiğim Babel'in tekrar gruplardaki oyununa dönüp vitesi yükseltmesi gerek. Quaresma'yı da unutmamalı. Biraz sorumluluk konusunda sıkıntılar yaşıyor şu günlerde. Onun daha bilinçli bir anlayışı tercih etmesi takıma da önemli artılar katacak. İlk maç için kilit isimler Atiba, Medel ve Talisca olur. Bu 3 isim gününde oldu mu tamamdır! Yakarsa Münih'i bu arkadaşlar yakar!

Evet Beşiktaş'ın tarihindeki önemli dönüm noktalarından birisi sayılacak müsabakaya 23 saat kaldı. Ya buraya kadar deyip sonradan devam etmek için yeni sezonu bekleyecek ya da devasa bir dağı aşıp Galatasaray ve Fenerbahçe'ye katılarak Türk futboluna bir Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final başarısı daha armağan eden tarafta olacak. Bu sorunun cevabına daha var. Bize düşen desteği sağlayıp arkamıza yaslanmak. Bu takım gerçekten keyif veriyor ve kendilerine inanıyoruz ülkece.

11 Şubat 2018 Pazar

Pazar keyfi: Süper Lig'in yalnız yabancıları


Süper Lig'deki yabancı futbolcular için uygulanan kontenjan sayısı vazgeçilmeyen tartışma konularımızın başında gelir. Bazı dönemlerde rakam azalsa da özellikle 1980'lerin ikinci yarısından itibaren artık vazgeçilmez bir unsur haline dönüştüler. Ülkeler bazında ise yine 80'lerin ortalarını kriter alabiliriz. Öncesinde eski Yugoslav devletlerinin futbolcularının başını çektiği bu grupta bugünlere geldikçe farklı ülkelerden isimleri de izler olduk. Brezilyalılar malum. Her sezonun aranan elemanları misali. Ardından Kamerun, Gana, Nijerya ve Fransa sıkça tercih ettiğimiz ülkelerden diğerleri. Tabi ki bunlar bir kenara dünyada hala çok fazla ülke var ve hala Türkiye'ye hiç futbolcu ihraç edememiş ülkeler söz konusu. Futbolun o ülkelerdeki gelişmişliğinin iyi düzeyde olmaması en büyük etken kuşkusuz. Peki bir de şu ana kadar Süper Lig'e sadece ama sadece 1 (bir) futbolcu göndermiş olan ülkeler hangileri? İşte onları da elimden geldiğince aşağıdaki gibi sıralamaya çalıştım. Listedeki ana kriterim o ülkenin milli formasını giymiş olmak. Bazı isimler farklı ülkelerde doğsa da sonuçta resmiyette milli formasını giydiği ülkenin vatandaşı sayılıyorlar.

Bahreyn: Jaycee John Okwunwanne
Esasında 1985'te Nijerya'da doğmuş olan Okwunwanne, futbola Bahreyn'de başladığı için daha sonra bu ülkenin vatandaşlığına geçip milli formasını giydi. Ocak 2010 - Ocak 2011 arasında Eskişehirspor forması giyen futbolcu 22 maçta 3 gol bulabilmişti.

Çad: Ezechiel N'Douassel
1988 doğumlu forvet oyuncusu bonservisi Rus ekibi Grozny'de olduğu sırada Temmuz-Aralık 2013'te Konyaspor'a kiralanmıştı. 8 maçta forma giyen isim Arsinspor ile oynanan kupa maçında 2 gol atmıştı yalnızca.

Ekvator Ginesi: Thierry Fidjeu Tazemeta
1982'de Kamerun'da doğan santrfor, U-20'de bu ülke adına oynasa da A milli tercihini Ekvator Ginesi adına yapmıştı. 2009-10 sezonunda Diyarbakırspor ve 2010-11 sezonunda ise Konyaspor'da görev aldı. Diyarbakır ile 20 maçta 6 gol kaydetti. Konya'da ise 18 maçta 1 gol buldu. Tabi bizler onu daha çok 6 Mart 2010'daki olaylı Diyarbakırspor - Bursaspor maçında tribünlere "Diyarbakır!" diye seslenmeye çalıştığı anlarla hatırlıyoruz.
https://www.youtube.com/watch?v=W0o3lREePjw

Ermenistan: Aras Özbiliz
1990, İstanbul doğumlu olan Aras, Hollanda pasaportu da taşımasına karşın tercihini kökenlerine bağlı olarak Ermenistan'dan yana kullandı. Ocak 2016'da Beşiktaş'a katılarak Ermenistan'ın Süper Lig'deki ilk futbolcusu oldu. Bize "uzak" komşudan bir ismi izlemek ilginç olacak diye düşünürken fazla şans bulamadı burada. İmza atmasının hemen ardından Rayo Vallecano'ya kiralanmıştı. Birkaç gün önce duyurulan anlaşma ile de bu kez Moldova ekibi Sheriff'e kiralandı.

Estonya: Pavel Londak
1980 doğumlu kaleci 2010-11 sezonunun ikinci yarısında Norveç ekibi Bodø/Glimt'ten Bucaspor'a kiralanmıştı. İzmir ekibinde 8 lig ve 2 kupa maçında görev aldı.

Etiyopya: Walid Atta
1986'da Suudi Arabistan'da doğan Atta, futbola başladığı ülke olan İsveç'in U-21 takımında görev almış olsa da A milli tercihini Etiyopya'dan yana kullandı. 2015-16 sezonunun ilk yarısında Gençlerbirliği'nde izlediğimiz stoper sadece 4 maçta şans buldu.

Galler: Dean Saunders
Son dönemde önemli işler yapan bu Britanya ülkesinden buna karşın tek bir isim Türkiye'ye gelerek forma giydi. 1995-96 sezonunda Galatasaray'da görev alan 1964 doğumlu eski santrfor 32 maçta 21 gol buldu. Efsanevi bir iz bırakan isim 24 Nisan 1996'da Kupa finalinde Fenerbahçe deplasmanında attığı golle hocası Graeme Souness'ın santraya bayrak dikmesine de vesile olmuştu.

Gine-Bissau: Leocísio Sami
1988 doğumlu sol kanat oyuncusu bonservisi Porto'dayken 2015-16 sezonunda ve 2016-17 sezonunun ilk yarısında Akhisarspor forması giydi. İlk sezon 32 resmi maçta 4 gol buldu. Sonraki yarım dönemde ise sadece 6 maçta oynadı ve kupada 1 gol attı.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi: Dossa Júnior
Ülke olarak gerilimli ilişkiler yürüttüğümüz bir yerden futbolcu transfer etmemiz ne yazık ki pek mümkün değil. Dossa Junior da devşirme bir Güney Kıbrıslı olarak ligimize geldi. Esasında Portekiz doğumlu olan stoper, kariyerinin çoğunluğunu Ada'da geçirdiği için oranın vatandaşlığını aldı ve milli formasını tercih etti. 2015-16'nın başında Konyaspor'a transfer olan futbolcu ikinci yarıda ise Eskişehirspor'a kiralanmıştı. Sezon sonunda da fazla iz bırakamadan AEL Limassol'a gitmişti.

Haiti: Wilde-Donald Guerrier
1989 doğumlu sol kanatı geçen sezon Alanyaspor'da izledik. 25 maçta 4 gol, 2 asistle dikkatleri çekmişti. Ardından da bu sezon Azerbaycan ekibi Karabağ'a geçti.

İrlanda: Billy Mehmet
Süper Lig'in ilk ve tek İrlandalı futbolcusu esasında bizden birisi sayılır. 1985 doğumlu santrforun babası Kıbrıs Türkü. 2010-11 sezonunun ilk yarısında Gençlerbirliği forması giyen isim 14 maçta 2 gol, 1 asist kaydetmişti. İkinci yarıda ise o dönem 1. Lig'de mücadele eden Samsunspor'a geçmiş ve aynı istatistikleri 11 maçta bulmuştu.

Jamaika: Luton Shelton
1985 doğumlu sol kanat 2011-2013 yılları arasında Kardemir Karabükspor'da ter döktü. Shelton, toplam 48 resmi maçta 10 gol, 9 asistlik bir katkı sundu.

Komorlar: Ali Ahamada
1991, Fransa doğumlu olan kaleci U-21 seviyesinde bu ülkeyi tercih etmişti. Hatta Ocak 2016'da Kayserispor'a katıldığında bir "Fransız kaleci" idi. Mart 2016'da A milli seviyesinde kökenlerinin bağlı olduğu bu ada ülkesini tercih etti. İlk 1.5 sezonunda kadroda yer alan bir isimken bu sezon Sumudica'nın hiç düşünmediği birisi oldu. Geride bıraktığımız devre arasında da takımdan ayrıldı.

Kuzey İrlanda: Kyle Lafferty
1987 doğumlu santrfor İngiliz ekibi Norwich'teyken 2014-15 sezonunun ikinci yarısında Çaykur Rizespor'a kiralanmıştı. Ada futbolunu yakından takip edenler için heyecan verici bir hamle olarak görüldü. Yarım dönemde 15 resmi maçta 2 gol atabildi yalnızca.

Letonya: Deniss Ivanovs
1984 doğumlu stoper 2010-11 sezonunda yer aldığı Sivasspor'da 17 resmi maçta şans bulmuştu.

Libya: Tarik El Taib
1977 doğumlu Libyalı eski orta saha oyuncusu 2004-2006 yılları arasında Gaziantepspor'da forma giymişti. El Taib toplam 47 maçta oynayıp 5 gol kaydetti.

Lihtenştayn: Cengiz Biçer
Esasında İsviçre doğumlu olan Türk asıllı kaleci A milli tercihini Lihtenştayn'dan yana kullandı. Bu özelliği ile futbolun ilginç bir figürü şüphesiz. 2011-12 ve 2012-13 sezonlarında Mersin İdman Yurdu ile Süper Lig deneyimi yaşayan isim sadece 3 maç şans buldu. Daha sonra alt liglerde çeşitli Anadolu kulüplerinde yer aldı.

Moritanya: Diallo Guidileye
Listenin güncel futbolcusu. 1989 doğumlu ön libero bu sezon Gençlerbirliği'ne geldi ve ülkesi adına Süper Lig'in siftahını yaptı.

Namibya: Razundara Tjikuzu
Sıralamadaki futbolcular içinde en çok takımda oynayan futbolcu kendisi. Dolayısı ile iz bırakan bir isim 1979 doğumlu ön libero. 2006-2011 yılları arasındaki Türkiye günlerinde Çaykur Rizespor, İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Trabzonspor, Diyarbakırspor ve Kasımpaşa formaları giydi. 110 resmi maçta 3 gol ve 4 asistlik bir performans ortaya koydu.

Orta Afrika Cumhuriyeti: Habib Habibou
1987 doğumlu santrfor. Avrupa genelinde hatırlı kulüplerde ter dökmüş bir isim. Bonservisi Rennes'teyken Ocak-Haziran 2016 döneminde Gaziantepspor'a kiralanmış ve 11 resmi maçta sadece kupada Galatasaray'a karşı 1 gol bulmuştu. Ben onu hep bal yapamayan arı gibi birisi olarak hatırlayacağım.

Ruanda: Désiré Mbonabucya
1977 doğumlu eski santrfor. 1997-2000 yılları arasında Gaziantepspor'da görev aldı ve 79 maçta 24 gol kaydederek fena da sayılmayan bir performansla adını kazıdı. Hala ülkesinin Türkiye'de oynayan tek ismi olma özelliğini sürdürüyor.

São Tomé ve Príncipe: Luís Leal
1987'de Portekiz'de doğan santrfor A milli seviyede 2012'den beri Afrika'nın söz konusu ada ülkesinin formasını giyiyor. Bonservisi Birleşik Arap Emirlikleri'nin Al Ittihad Kalba takımındayken 2014-15 sezonunun ikinci yarısında Gaziantepspor'a kiralanmıştı. 12 resmi maçta oynayan Leal sadece kupada 1 kez gol sevinci yaşadı.

Suriye: Sanharib Malki
2011'den beri karışık bir hale bürünen komşunun Türkiye'de forma giyen tek futbolcusu Malki. 1984 doğumlu santrfor 2013-2016 yılları arasında Kasımpaşa'da görev aldı. 73 resmi maçta 13 gol ve 9 asistlik bir istatistik sergiledi. Oyunu ile esasında etkili olan ve katkı veren bir isim olarak hatırlanır.

Trinidad ve Tobago: Darryl Roberts
1983 doğumlu santrfor 2008-2010 yılları arasında Denizlispor ile Süper Lig'de boy gösterdi. 59 maçta 12 gol buldu ve 9 asist yaptı. Listenin iz bırakan isimlerinden. 29 Kasım 2008'de Eskişehirspor'a 12. saniyede attığı gol lig tarihinin en erken golüdür. Daha sonra 1. Lig'de yine Denizlispor ve Samsunspor takımlarında da oynadı.

(Not: Bursaspor'un geride bıraktığımız ara transfer döneminde kadrosuna kattığı John Bostock, alt yaş kategorilerinde İngiltere adına oynasa da A milli tercihini Trinidad ve Tobago'dan yana kullandı ama henüz oynamadı.)

Uganda: Majid Musisi
2005'te 38 yaşındayken AIDS sebebiyle aramızdan ayrılan santrfor listenin belki de en özel ismi. 1994-1997 yılları arasında oynadığı Bursaspor'da timsah yürüyüşünü başlatan kişi olarak kabul edilir. Daha sonra Çanakkale Dardanelspor'da da ter döktü. İki takımla toplam 162 maça çıktı ve 62 gol kaydetti. Ruhu şad olsun...

Yeni Zelanda: Shane Smeltz
Okyanusya'nın güçlü ülkesinden tek isim geldi bu diyarlara. 1981 doğumlu santrfor 2010-11 sezonunun ilk yarısında Gençlerbirliği'nde ter döktü. Sadece 7 maçta oynadı ve 1 gol atabildi. Dünya Kupası etiketi ile gelse de hayal kırıklığı olarak ayrıldı.

7 Şubat 2018 Çarşamba

'Yetiştirme'lerin ayak sesleri


Fenerbahçe'nin 3 Şubat'ta evinde Gençlerbirliği ile 2-2 berabere kalmasının ardından yönetime yönelik protestolar ve Ali Koç'a destek tezahüratları tribünlerden yükselmiş, yönetici Mahmut Uslu ise "Fenerbahçe'de kongre zamanında yapılır. Fenerbahçe Başkanını kongre üyeleri seçer. Yetiştirme taraftarlar değil." şeklinde değerlendirmişti bu davranışı. Uslu'nun ve hatta Aziz Yıldırım'ın korktuğu bir durum var ki o "yetiştirmeler", artık gidişattan rahatsız olan kulübün gerçek sevdalıları.

3 Temmuz süreci ile birlikte yoğun bir kenetlenme haline giren Fenerbahçe'de Aziz Yıldırım, adeta bir kült haline dönüşmüş ve belki de bu şerden hayırı doğurarak 2007'den beri vizyon anlamında kayıpta olan takımındaki koltuğunu korumayı başarmıştı. Özellikle o yıllar muhalifliğin neredeyse tek kalesi olarak sunulan Fenerbahçe'de yaşanan bu birlik hali uzun süremedi. Kırılmanın başlangıcı ve en büyüğü şüphesiz 2012'de Alex'in olaylı vedası idi. Yıldırım'ın Tercüman Samet Güzel'le ayaküstü yaptığı basın toplantısı hala zihinlerde. O günlerde yönetimin ve Aykut Kocaman'ın tartışılmaz konumu yerini sorgulamalara bırakmıştı. İkinci büyük kırılmanın öznesi ise ilginç bir biçimde kulübün sembol olmayan bir ismi yani Ersun Yanal'dı. Yanal yönetiminde gelen 2013-14 sezonu lig şampiyonluğu hala bu satırların yazıldığı anda kulübün son şampiyonluğu durumunda. Elde edilen başarıdan öte oynanan oyun taraftarlarda büyük bir tat bırakmış ve artık "galiba düze çıkacağız" düşünceleri yayılmaya başlamıştı. Ancak Yıldırım yine profesyonel yönetim anlayışı yerine kişisel tavırlarını devreye sokunca yeni sezonun başlamasına kısa süre kala Yanal ile yollar ayrılmıştı. Ardından göreve gelen isimler İsmail Kartal, Vitor Pereira, Dick Advocaat ve -tekrar- Aykut Kocaman kahır yıllarının hocaları olarak yer etti, ediyor. Özellikle an itibarıyla süren ikinci Kocaman dönemi sahada var olan oyun anlayışı ile dertleri üçe beşe katlar cinsten.

Böyle bir enkaz içinde artık yönetimin endişe etmeye başlaması normal. Çünkü adaylığını açıkladığı andan itibaren güçlü bir imajla Ali Koç enselerinde bulunuyor. Hür iradesi ile tepkisini ortaya koyan gruplara klasik bir biçimde arkalarında kontrol edenler var, paralı, yetiştirme gibi etiketlerin yapıştırılması ülke siyasetinden de bildiğimiz bir tavır. Yıldırım yönetimi de bu noktaya geldiğine göre korku büyük. Aziz Yıldırım ve onun sahip olduğu anlayış artık 2020'lere yaklaştığımız şu devirde 80'lerden kalma bir zihniyet. "Ben iyi değilsem rakiplerim de iyi olmasın" mantığı ile yıllardır futbolumuzu baltalayıcı her türlü durumun odağındaydı kendisi.

Ali Koç, dinamizmi ve heyecanı ile yukarıdaki vaziyeti bitirebilecek bir isim. Belki de yapacağı başarılı hamlelerde ezeli rakiplerinin de kendilerini geliştirmelerine vesile olacak. Bana göre bu potansiyeli taşıyor. Olası başkanlığında ise tribünlerde esas olarak kongre üyelerinin değil cefakar "yetiştirme"lerin desteğini hissedecek...

4 Şubat 2018 Pazar

Pazar keyfi: Kişi adı taşıyan futbol kulüpleri-2


İnsan ismi taşıyan futbol kulüplerinin serüvenine bu hafta da devam. İlk bölüme şuradan ulaşabilirsiniz:
https://futbolumarafta.blogspot.com.tr/2018/01/pazar-keyfi-kisi-ad-tasyan-futbol.html

Geçen haftaki yazıda Güney Amerika kulüplerini sıralamıştım. Bolivya'dan bir kulübü eklemeyi unutmuştum. Onunla başlayıp sonra diğer coğrafyaların takımlarına bakalım.

C.D. Jorge Wilstermann (Bolivya)

1949 yılında Cochabamba şehri merkezli hava yolu firması Lloyd Aéreo Boliviano'nun çalışanları şirketle özdeşleşip işçilerin gururu haline gelecek bir futbol kulübü kurma fikri ile bir araya gelmişler. Kısa süre sonra da Club Deportivo y Cultural LAB adı ile faaliyetlere başlanmış. 1953'te alınan kararla ülke tarihinin ilk ticari pilotu olan ve 25 yaşında geçirdiği bir uçak kazası sonucu hayatını kaybeden Jorge Wilstermann'ın adı verilmiş. Maçlarını 32 bin kapasiteli Estadio Félix Capriles'te oynayan kırmızı mavili kulüp 13 lig şampiyonluğu ile ülkenin önde gelen takımlarından.

C.D. Luis Ángel Firpo (El Salvador)

17 Eylül 1923'te ilk olarak Tecún Umán adıyla kurulan kulüp çok kısa bir süre sonra, 24 Eylül'de Arjantinli boksör Luis Ángel Firpo'nun dünya ağır sıklet unvan maçında dönemin meşhur ABD'li boksörü Jack Dempsey karşısında son raunda kadar direnmesine rağmen kaybetmesinin ardından bu ismi almış. Maçlarını 5000 seyircili Estadio Sergio Torres'te oynayan takım 10 lig şampiyonluğu ile ülkenin önemli güçlerinden birisi. Öte yandan kırmızı, beyaz, mavi renklerini ise Firpo'nun taraftarı olduğu Arjantin ekibi San Lorenzo'dan alıyorlar.

C.D. Walter Ferretti (Nikaragua)

1979'da Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin, Anastasio Somoza Debayle'yi devirmesinin ardından Sandinista yönetimi ülkede çeşitli düzenlemelere imza attı. Bu bağlamda ordunun sportif kulübü olması amacıyla 1987'de Dirección General de La Polícia Sandinista (DGPS) takımı hayata geçirildi. Bir yıl sonra kulübün kurucularından olan Sandinist Devrimci Walter Ferretti'nin trafik kazasında yaşamını yitirmesi üzerine kulübe Ferretti anısına bu isim verildi. 2000'li yıllarla birlikte yükselişe geçen kırmızı siyah renklere sahip takım 4 lig şampiyonluğu sahibi. Maçları ise 8 bin seyirci kapasiteli Estadio Olímpico del IND Managua'da oynanıyor.

Willem II (Hollanda)

12 Ağustos 1896'da Tilburg şehrinde, Tilburgia adıyla kurulan takıma 12 Ocak 1898'de, 1840-1849 yılları arasında hüküm süren Hollanda Kralı II. Willem'in adı verildi. Willem'in prensliği döneminde 1830 yılında patlak veren Belçika ayaklanmasında ordunun başında olması ve bu süreçte Tilburg'u askeri karargah merkezi olarak kullanması, krallığı devrinde ise zamanını pek çok kez burada geçirmesi ve hayatını bu şehirde kaybetmesi gibi gerekçelerle bu karar alınmış. Renklerini Hollanda bayrağının renklerinden alan kulüp 3 lig ve 2 kupa şampiyonluğu ile mazisine özlem duyan bir ekip olarak mücadelesini sürdürüyor. Kulübün sahası ise 14.700 koltuklu Kral II. Willem Stadyumu.

Renato Curi Angolana (İtalya)

1998'de Renato Curi ve Angolana kulüplerinin birleşmesi ile bir araya gelen kulüp, eski bir İtalyan futbolcu olan Curi'nin adını taşıyor. Birleşimin taraflarından olan "Renato Curi kulübü" 1978'de, eski futbolcu Renato Curi'nin anısına kurulmuş. Curi, 1977 yılında Perugia forması giydiği dönemde takımının Juventus'a karşı oynadığı maçta geçirdiği kalp krizi nedeniyle 24 yaşında hayata veda etmiş olan bir orta saha oyuncusu. Mavi siyah renkleri olan ve 2.020 seyircili Stadio Leonardo Petruzzi'de maçlarını oynayan takım şu günlerde bölgesel niteliği olan 5. seviye ligi Eccellenza Abruzzo'da mücadelesini sürdürüyor. Bu arada Perugia'nın stadı da Curi'nin adını taşıyor.

Odds BK (Norveç)

Kısaca Odd olarak da bilinen kulüp, 1894'te kurulması ile Norveç'teki en eski futbol takımıdır. Bu listenin de en ilginç kulübü şüphesiz. Çünkü adını bir şahıstan alıyor ama bu kişi bir kurgusal karakter! Norveçli yazar Viktor Rydberg'in Seierssverdet adlı romanının ana karakterlerinden birisi olan Norveçli atlet Orvar Odd ilham kaynağı olmuş. Siyah beyaz renklere sahip ekip maçlarını 12 bin 590 kapasiteli Skagerak Arena'da oynuyor. Tarihinde hiç lig şampiyonluğu tatmayan takım buna karşın 12 kupa şampiyonluğu ile ülke rekorunu elinde tutuyor. Ancak kupa şampiyonluğuna da 18 yıldır hasret olduklarını ve 11 zaferi bulunan Rosenborg tarafından yakalanmalarının yüksek ihtimal olduğunu hatırlatalım.

Evet belli başlı kulüpler bu şekilde. Koray Mithat'ın yazısının çıkış noktası olan İtalya'nın Sampdoria takımı da içinde bir ismi barındırıyor. Kulüp, Ginnastica Sampierdarenese ve Preveze Deniz Muharebesi'nde Osmanlı'ya karşı savaşan Kutsal İttifak'ın donanmasının komutanı Cenevizli Andrea Doria'nın adını taşıyan Society Andrea Doria'nın birleşmesi ile doğmuş.

Mithat Türkiye'den örnekler de veriyor. Yazısının başlığında yer alan Adalet, bunun en büyük örneği. Süreyya İlmen tarafından 1914’te faaliyete geçirilen Adalet Mensucat Fabrikası’nda doğan bu takım, adını Süreyya Bey’in eşi Adalet Hanım’dan almış. Bir döneme damgasını vuran ve 1955'te Atatürk Kupası'nı da kazanan ekip özellikle hem müessese hem de şahıs adı taşıması bakımından müstesna bir yerde. Yine İş insanı Aydın Doğan'ın destek verdiği dönemlerde Gümüşhane Doğanspor ile şimdiki adı Faroz Yalıspor olan, bir dönem Kanuni Sultan Süleyman'ın adını taşıyarak Trabzon Kanuni FK adı ile sahalarda boy gösteren kulüp de bunlara örnek verilebilir. Tabi bir de kurulduğu yerin şahıs adı taşıması sebebiyle dolaylı da olsa kişi adı kullanan kulüpler de var. Bursa'nın Mustafakemalpaşaspor kulübü en bilinenlerinden. Bir de şu sıralar TFF 3. Lig'de izlediğimiz, İstanbul'un Şişli ilçesinin Halide Edip Adıvar mahallesinin takımı olan Halide Edip Adıvarspor var. Kısaca HEASK diye adlandırılan. Adındaki edebi sempati dolayısı ile insan en azından haftada bir skorlarını takip ediyor. Yolları açık olsun...

Kaynakça:

-Koray Mithat - Luca Orlandi'den Adalet Hanım'a

-John Ashdown - Which clubs are named after people?

2 Şubat 2018 Cuma

Kesenize bereket!


Osmanlıspor'daki dikkat çeken performansı ile bu sezon başında Galatasaray'a geçen Badou Ndiaye, 16 milyon avroluk rekor ücretle Premier League ekibi Stoke City'e katıldı. Son gün vurgunu diyebileceğimiz bir imza oldu bu.

3 Ağustos'ta Galatasaray'a transfer olan Senegalli futbolcu, bonservisine ödenen 7.5 milyon avro ve 2.75 milyon avroluk garanti ücreti ile esasında benim kafamda çokça soru işaretleri ile gelmişti. Evet Ankara ekibiyle oynadığı maçlarda beğendiğim bir isimdi lakin yabancı sınırının tek haneli rakamlarda olmadığı bu devir için yüksek bir meblağ idi. Cimbom'un sezon başındaki coşkulu atmosferinde mücadelesi ve karakterli oyunu ile bu düşüncelerimi boşa çıkarmıştı. Takımın zora girdiği ve neticesinde teknik direktörünü değiştirdiği iniş evresinde de çok bozmamıştı çizgisini.

Bu ortam içinde Fatih Terim'in en güveneceği isimlerden olabilirdi. Hele ki Fernando'nun eksikliğinde bölgenin ağır gücü rolünü üstlenebilirdi lakin futbol saha içindeki sürprizler kadar dışında yaşananları ile de ilgi çeken bir oyun. İngiltere'den Stoke City ciddi teklifi ile kapıya dayandığında tam da ikinci yarı besmelesi çekilmişti. Geçen hafta eski takımı Osmanlıspor karşısındaki maça Terim'in inisiyatifi nedeniyle alınmaması bu işin ciddiye bindiğinin resmiydi. Kafası karışan bir ismin oynamaması iki taraf için de iyi olacaktı.

Transfer döneminin kapanmasına dakikalar kala Stoke, Ndiaye'yi duyurdu. Resmi olarak açıklanan rakam 16 milyon avro idi ve bu miktar Galatasaray tarihinin en pahalı satışı oldu. Bir ara olmayacak, terslik çıkacak diye korktum ama neyse ki "Grosskreutz Sendromu" yaşamadan bu iş huzur içinde çözüldü. Galatasaray'ın tek talihsizliği söz konusu imzanın transferin son diliminde gerçekleşmiş oluşu. Eğer takım Antalya'da kampta iken bu imza atılsaydı başka isimler için hamle şansı doğardı. Tabi ki devre arasında istenilen imzaları gerçekleştirememenin tek sebebi kendisi değil. Orada daha başka sorunlar da söz konusu. Yine de bu bağlamda Senegalli isimden gelecek olan para ile hiç olmazsa geriden ödenen maaş sıkıntısı çözülmüş olur. Bu paranın yeni yönetim döneminde gelmiş olması da şans. Çünkü kulüpte paranın kullanımını bilen isimler ipleri ele aldı. Özbek yönetimi böyle bir geliri eline geçirseydi neler olurdu kestirmek mümkün değil. Daha yaz dönemindeki transferler için ödenen ama bildirilmeyen ekstra ücretler dedikodusu söz konusu iken ucuz atlatıldı denilebilir. Üstelik o söylentiler arasında Ndiaye'nin Osmanlıspor'dan alınışı da var.

Özetle Ndiaye yeni bir maceraya atılmak istedi. Söz konusu sahne Premier League olunca kendisine kızmak yersiz. Galatasaray'da hiçbir isim Arma'dan kıymetli olamaz ve herkes de geçici. Açıkçası bana kalırsa kendisi o kadar bile etmiyorken bu satışı yapabilmek, bu fırsatı değerlendirmek iyi iş. Badou'nun önünde iki yol var. Performansı ile bedelinin hakkını verecek ve takımını ligde tutma yolunda büyük roller üstlenecek ya da o ağırlığın altında kalacak ve önümüzdeki yaz belki de "Ndiaye'ye kiralık formülü" gibi haberlerle adı Galatasaray'la veya başka bir Türk ekibi ile anılacak. Bunların cevabı ise zamanda saklı...