22 Ağustos 2015 Cumartesi

Muslera Satılamaz Satılması Dahi Teklif Edilemez


Galatasaray tarihi boyunca kaleci pozisyonu hep özel bir konumda olmuştur. Eldivenleri devralan futbol neferleri ya çok iyi ya da çok kötü anılar bırakmışlardır. Ortasını izleten isimleri bulmak çok kolay değildir.

Geçmişte "bayağı" büyüklerimizin Turgay Şeren anıları gururla yeri geldiğinde aktarılmaya devam eder. O bayağı büyüklerin çocukları ise bizlere Zoran Simoviç'i anlatır. Özellikle Simoviç'i bugünün imkanları dahilinde gerek TRT bantlarında gerekse de video paylaşım ortamlarında bizler dahi izleme fırsatını buluyoruz. Simoviç'in tarihteki bir önemi de Galatasaray'ın bugünkü konumuna gelmesine vesile olan, 80'lerin sonundaki o büyük şahlanışının da büyük parçalarından birisi olması.

90'lar ise bu mevki için fantastik bir hal almaya başlamıştı. Hayrettin Demirbaş'ın eldivenleri eline geçirdiği dönemde, gösterdiği saman alevi performansı yine büyüklerimizin bizlere zaman zaman gülerek, zaman zaman bugün bile sönmeyen çıldırma nöbetleriyle anlattığı karelere sahiptir. Bizler de Hayrettin çilesini Mondragon ile tecrübe edecektik ileride. Yine bu dönemde Litvanyalı Gintaras Stauce ve ABD'li Brad Friedel (evet nihayetinde bu yıl 44'ünde Tottenham'da eldivenlerini asmayı başardı) da futbolun "egzotik" diyarlarından Ali Sami Yen'e kısa süreli uğrayışlar yapan yüzlerdi. Hiç şüphesiz bu dönemi Claudio Taffarel'le noktalamak da ayrı bir hadise. Benim de şahsen ilk kaleci kahramanım olan Taffi, Cimbom'un tarihi başarılarını yaşadığı dönemde Hagi'den hemen sonra akla gelen üstattı. 90'ları onunla bitirmiş olmanın tadı başkaydı.

2000'lere ise Kolombiyalı unutulmaz kaleci Faryd Mondragon ile merhaba dedik. 2001-2007 arasında formayı giydiği zaman diliminde çoğu kişinin kalplerini fethetti, aynı çoğu kişinin saçlarını da yoldurttu. Nice maçları aldı, zaferleri tattı, ama 6-0'da da o vardı. Kendi dünyamda "Milenyum'un Hayrettin'i" namıyla ansam da ondan daha etkili olmayı başardı şüphesiz. İsmindeki "Dragon" detayı da o dönemin çocukları olarak bizleri çok etkilerdi bu arada.

Mondi'den sonra adeta bir arayış evresi yaşandı. Orkun Uşak, Aykut Erçetin, Morgan De Sanctis, Leo Franco, Robinson Zapata taraftarların tecrübe ettiği isimlerdi. Bu büyük buhrandan çıkaracak isim aranıyor, hayalleri süslüyordu.

2011'in yazında o isim Uruguaylı Fernando Muslera oldu. Türkiye'deki kariyerine ligin ilk haftasındaki 2-0'lık İBB yenilgisi ile giriş yapan Muslera, 3. haftada da Kardemir Karabükspor deplasmanında 14. dakikada gördüğü kırmızı kartla takımını yalnız bırakmıştı. Bu başlangıç çoğu kişiye "eyvah yine mi boş çıktı!" dedirtse de izleyen haftalar öyle olmadı ve Uruguaylı eldiven ilk sezonunu 8 Nisan 2012'de Manisaspor'a 1 penaltı golü atarak (kariyerindeki ilk ve şu ana kadar tek gol) ve Taffarel ile Mondragon'a ait olan bir sezonda en çok maçta gol yememe rekorunu da kırarak şampiyonlukla tamamlamıştı. İzleyen sezonlardaki istikrarlı grafiği, çıkmaz denilen topları savurması, sevecen halleri armaya gönül verenlerin kalplerinde büyük yer buldu. Hatta kimilerine göre beklenen Mesih oydu. Yaşadığı 3 şampiyonluktan şüphesiz en anlamlısı geçen sezon yaşadığıydı. Ligin son virajında gösterdiği performansla 6 maç üst üste gol yememiş ve 4. yıldızın kazanılmasında en büyük paya sahip olmuştu.

Bu yaz Muslera hakkında çeşitli dedikodular aldı yürüdü. Aslında her transfer dönemi "gidecek mi!" korkusuyla çoğu kişiye kabus olmakta. Son olarak bi' Manchester United tehlikesi hissedildi ama o da savuşturuldu. Hatta en sonunda 50 Milyon Avro değer bile biçildi.

Muslera için aslında ölçülebilir bir miktar belirlemek bile büyük başarı. Siyasetin kırmızı çizgisi, anayasanın girizgah maddeleri misali, satılması düşünülmemeli. Öyle bir hale geldi ki artık onsuz kadro beyinlerde kurulamaz oldu. Kendisinin olmadığı maçlarda yaşanan kalp krizleri hala çok taze. Tek başına adeta takımın %50'lik kısmını oluşturan bu büyük oyuncuyla kimyayı tutturduk. 2010'ların tartışmasız en büyük armağanı. Yapılabilecek en güzel vecibe bu güzel insanla nice mutlu günleri, kutlanmayı bekleyen nice başarıları yaşamayı dilemektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder