10 Ağustos 2016 Çarşamba

1 Numara'ya gecikmiş bir yazı...


Tatilin tatlı düzensizliği ve alçak darbe girişiminin yankıları derken bloga vakit ayıramadım, arayı soğuttum. Bu süre zarfında aklımdaki en temel konuların başında Euro 2016 finali ama onun da üstünde Ronaldo geliyordu.

Bu yaz iki dünya yıldızı Messi ve Ronaldo'nun ülkeleri ile mücadelelerine denk geldik. Hani normalde Copa America geçen yıl düzenlenmişti. 100. yıl onuruna bu yaz bir kez daha yapıldı. Üstüne Euro 2016 da olunca ara ara duyduğumuz "bilmem ne gezegeni Dünya'ya yaklaşıyor" içerikli haberler misali ender bir futbol hadisesi yaşandı.

Ve bu iki turnuva bu iki ismin gözyaşları ile hatırlanacak.

İlk netice Güney Amerika'dan geldi. Messi ve ülkesi geçen sene normal Copa America'da olduğu gibi yine Şili'ye, yine penaltılarla yenilerek kupayı kaçırdı. Messi penaltı atamayanlardan biriydi. Üzüntüsü ilk başta yürekleri acıttı. Buna karşın ardından gelen "artık bu kaçıncı final ben milli takımı bırakıyorum" demeci sevenlerini kendinden soğuttu, sevmeyenlerine malzeme çıkardı. Messi oyundan zevk almak yerine kupa endeksli olduğunu kanıtlayınca kaybedenler arasına yazdırdı adını.


İşin Avrupa ayağında ise sıkıcı maçların kapladığı turnuvada ev sahibi Fransa, Portekiz ile finale kaldı. 2004'te daha çok gençken kupayı kaçıran Ronaldo için yeni bir fırsat doğmuştu. Aldığı darbe sonrası büyük bir hüzünle oyunu terk eden Portekizli, tutkunun, oyun aşkının kupayla ölçülemeyeceğini kanıtlıyordu. Arkadaşı Eder, O'na ve tabi ki ülkesine kupayı kazandırırken yıllardır iki yıldız için söylenen "ülkeleri ile kupa alsınlar bakalım!" düsturu da sonucunu veriyordu. Evet artık Ronaldo, dünyanın 1 numarası oldu. Tarih kendisini çok ama çok güzel yazdı 11 Temmuz'un ilk saatlerinde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder