15 Kasım 2016 Salı

Uluslararası futbol üzerine bir gelecek yazısı


Yaz sonundan beri yaşanan "Arda krizi", Ozan'ın İzlanda maçında sakatlanmasının ardından Fenerbahçe cephesinin düşünceleri, Almanya'da Müller'in kibri, İngiltere'nin vahim kadersizliği derken gözler yine milli takım futboluna çevrildi. Çok yüksek tonda olmasa da bu alanın geleceğini tartışanlar var. Şampiyona elemelerinin kaldırılmasını, sadece direkt olarak Olimpiyat misali geniş katılımlı futbol şampiyonalarını isteyenler, "ezik" ülkelerin milli takımlarını gereksiz görenler, kapatılmalarını savunanlar ve komple bu işin manasızlaştığını düşünenler... Gerçekten de uluslararası futbolda değişim vakti geldi mi?

Orwell'ın silahsız savaş olarak nitelediği milli futbol karşılaşmaları, ülkelerin dünyanın en popüler sporunda en "bizim çocuklar" halleriyle yer aldıkları sahne. 1930 FIFA Dünya Kupası ile ilk sistematik adımların atıldığı ama asıl yükselişini 2. Dünya Savaşı sonrası ortamda bulan bu futbol türü 2000'lere çok iyi giremedi desek yeridir. O büyük milli yıldızlar, 98 Dünya Kupası'nda, Euro 2000'de kaldı.

1990'lı yıllardan itibaren yayıncılığın gelişmesinin doğal sonucu olarak, endüstriyel futbolun buram buram para kokularını saçtığı futbolda milli takım ikonları yıkıldı. UEFA'nın Şampiyonlar Ligi hamlesini başlatmasıyla kulüpler futbolu önlenemez yükselişini hızlandırdı. İşin transfer boyutunu da unutmamak gerek. Futbolculara serbest kalma hakkının tanınması, Avrupa dışındaki kıtalardan futbolcu yağışının yoğunlaşması, popülerliği bu tarafa kaydırdı. İletişim öğrencilerinin sıklıkla duymaya alıştığı, McLuhan'ın gezegenimiz için dile getirdiği "küresel köy" düsturu dünya vatandaşları için gerçekleşmiş midir bilinmez ama top tepicileri için tartışılmaz bir somut hal aldığı kesin. Bugün baktığımızda 11 yabancı futbolcuya kadrosunda yer veren kulüpler, farklı ülkelerden gelen yatırımcılara kendini bırakan takımlar malum. Öyle ki milli takımlarda bile o ülkede doğmamış hatta milli formasını giyene kadar o topraklarla alakası olmamış yüzler görmemiz mümkün. Hal böyleyken "yabancı sınırlaması" diye tutturanlara da ayrı bir paylaşımda yer vermek lazım.

Mali pencereyi de unutmamak gerek. Artan devasa gelirlerle artık neredeyse yedek kulübesinde bile oturmanın prim maddesi olarak konulduğu devirdeyiz. Dakikada kazanılan paralar üzerinden yapılan kalıp haberler zaman zaman karşımıza düşüyor. Bu vaziyette milyonlar kazanan isimlere ayda bir San Marino, Cebelitarık, Malta, Lihtenştayn maçları yaptırmak tabi ki zulüm gibi geliyor ne yazık ki. Hele bir de boş beleşe ter döküyorsa. Artık bilekler kesildiğinde ülkelerin bayrağındaki renkler akmıyor. O devir geçti. Futbolcu, bilgi, metot, bilimsel veriler istiyor. Kariyerim daha fazla ne kadar iyi olabilir diye düşünüyor. Hamaset söylemleri sahada kendini hissettiremiyor. 20-25 sene önce bu işin ekmeğini yiyen bir teknik adamın milli takımımızın başında bu kez kendisini gösterememesi, gösterse de sinir bozucu göstermesi bu yüzdendir belki de?

Bir de "gözden ırak olma" durumunu es geçmeyelim. Kulüplere bağlılık her hafta oynanan maçlarla ortaya serilirken ayda bir hatta üç dört ayda bir maç yapan milli takım kimin umurunda olur? Hele bir de tutulan takımın ezeli rakibinin futbolcularını da orada görme hali? Zaten Milli Takım'ı İstanbul'dan kaçıran da buna benzer bir şey değil miydi?

Artık taraftarlık aidiyetleri kulüpler üzerinden tanımlanıyor. Sorunlu bir milli takım varsa iyice boş vermişlik kendisini gösteriyor. Tıpkı bizimkisi gibi. Aylardır dillere düşen Arda - Terim gerginliği bir yere varamadı. Geçici çözümlerle nereye kadar gidecek bekliyoruz. Böyle suni gerginliklerle zaten insanın destekleyeceği varsa o da kaçıyor.

Maradona Arjantin forması ile zihnimize kazınmışken, Messi neden Barcelona forması ile akıllarda canlanıyor? ("Messi Barça dışında iyi oynayamıyor ya!" ezberciliğini lütfen dışarı alalım.) Çünkü artık odak noktası kulüpler futbolu. Takımları kaybettiğinde ağlayanlar milli takımı yenilince "aman be" çekip kanal zaplayabiliyor.

Durum böyleyken benim kişisel önerilerim var;
*Milli takımlar sabit oyuncularla, kendi ekonomisini döndüren yapılar olsun.
*Buralarda oynayanlar sadece ama sadece o milli takımda forma giysin.
*Kulüpler futbolu bir yanda devam ederken ülkeler kendi aralarında geniş geniş liglerde kapışsın.
*Kulüplere oyuncu verip, oralardan oyuncu alabilsinler.
*Federasyonların bünyesinde milli takım başkanları olsun. Ve mümkünse eski futbolculardan tercih edilsin.
*Bu alana gönül verebileceğini düşünenler kadrolarda yer alsın.

Bu devamlılık sağlanırsa, cıvıklaşmanın önünü alamayan kulüpler futbolu tahakkümü belki durulmuş, etkisi kırılmış olur. Hem küreselleşmeye de inattır bakarsınız? "Bizim çocukların", yerel kültürlerin sahaları onlarda kalır böylece. Yakın bir zamana kadar milli takım futbolunun kalkmasını isterdim. Ancak kalkmaması daha hayırlı olacak diye düşünüyorum. Ama düzen böyle sürecekse de olmaz olsun. Hem bu sistemle Terim'ler, Turan'lar milli takımları rahat bırakır ne dersiniz?

Böyle bir naçizane öneri. Beğenilir, beğenilmez...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder