14 Mayıs 2015 Perşembe

Akıllar Dışarıda! Peki Şampiyonluk Nasıl Gelecek?

Fotoğraf: Oğuz Kağan Yılmaz

Takımdan Ayrı Düz Koşu (İletişim, 2001) isimli futbol yazılarının derlendiği kitapta Mehmet Demirkol'un Aklımızı ve Ruhumuzu Dışarda Bırakıyoruz başlıklı yazısı gerçekten Türkiye'nin futbolu "sevme" anlayışını çok güzel yansıtan bir çalışma. Hele ki özele inerek söylemek gerekirse bu tam olarak Büyükşehir Belediye Erzurumspor (inadına ve her daim BB Erzurumspor şeklinde söyleyeceğim. Erzurumspor başkaydı. Yedi bitirdiler. Başka mesele!) taraftarlarını anlatıyor. Yazıdan bir bölüm:

"...Stada tahrik olmak için gidiyoruz ve aklımızda futbol yok, kazanmak var, her şekliyle ve her nasıl olursa olsun. Mesela gol attıktan sonra sevinen bir rakip takım oyuncusu tahrik olmamız için yeterlidir. Ve karşılık verme hakkımız mevcuttur. Bir şeyler atmak ya da ana avrat düz gitmek doğaldır. Çünkü Türkiye'de futbol, doğasında şiddet olan bir kavram olarak algılanıyor, ismi böyle konmasa da. Ve şiddet herkesin en doğal hakkı. Her taraftarın..."

Düz hesapla bu yazı 15 yıl önce kaleme alınmış. Maalesef değişen bir şey olmadığını görmek çok üzücü.

Bugün bunu BB Erzurumspor - Sakaryaspor, Spor Toto 3. Lig Play-Off Yarı Final ilk maçında da yaşadık. Normal sezonun ikinci yarısında deplasmanda oynanan karşılaşmada Erzurumlu taraftarlara yapılanlar çok üzücüydü. O günden bu yana "doğal" olarak BB Erzurumspor destekçileri intikam söylemlerini arttırmıştı. Öyle ki play-off'ta Sakarya'yı isteyenler bile vardı. Neticede bir "hesap" görülecekti. Kaderin üzücü cilvesi ki o eşleşme de gerçekleşti.

Bugün taraftarlar aslında maçı düşünmedi. Sabah saatlerinden itibaren şehrin caddelerinde, toplu taşıma araçlarında, sosyal medya hesaplarında kan kokusu isteyen, rövanşist anlayış kendini belli etmişti. 0-0 biten mücadelenin sonunda da beklenen an gelmiş ve taraftarlar koltuklarını da -sanırım çok sevmiş olacaklar ki- yanlarına alarak sahaya daldılar.

Bu sezon Mavi Beyazlı ekip 18. takım olarak adeta kendi seyircisi ile de mücadele etti. Küfürlü tezahürat cezaları bir hayli haddini aştı. Bu son hadise de aklını dışarıda bırakan taraftarın "zaferi" oldu. "Tatangay", "Gayburt" gibi homofobik yaratıcılıklarından ödün vermeyen müstesna(!) taraftarımız acaba gerçekten bir üst ligi istiyor mu? Ya da o bir üst ligi hak ediyorlar mı?

Tabi ki bu aslında tüm ülkenin yaşadığı bir sorun 70'li yıllara kadar uzanıyor. 90'lı yıllarda gelen ev sahibi seyircisi uygulaması da körükledi. Kötülüğe, kötülükle cevap vermek her daim kötüdür. Bunu unutmayalım. Bugün olanlar bu şehre yakışmadı demek istiyorum ama her taşkınlıkta artık bu iyi niyetli bakışımı gözden geçirmek zorunda kalıyorum.

Futbolu sevmiyoruz, oyunun kendisinden aslında hoşlanmıyoruz. İçinde kaybetmenin de olduğunu unutuyoruz. Gözlerimiz kararmış bir şekilde, önümüzü görmeden maç seyrediyoruz. "Tek yol kazanmak olsun ki, egomuzu tatmin edelim" bakışı hiç çıkmayacak üzerimizden.

Son söz yine Mehmet Demirkol'dan olsun:

"...Çünkü biz sokakta futbol oynayan çocukları seyretmeyi sevmiyoruz. Çünkü biz hepimiz sadece kazanmayı seviyoruz. Ya da belki de, daha doğrusu kaybetmekten nefret ediyoruz. Tahammül dahi edemiyoruz. Kimimiz küfür ediyoruz, milletin hamile karısına... Kimimiz tehdit ediyoruz delikanlıca. Kimimiz takımımızı değiştiriyoruz. Kimimiz öldürüyoruz. Çünkü sevmiyoruz. Ve tüm bunları yapmamızı sağlayan açık, kuralsız, duygusuz ve akıldışı bir arenamız var. Çünkü biz futbol deyince aklımızı ve ruhumuzu dışarıda bırakıyoruz..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder